(A Turkish-language guest post by a dear departed friend)
Metin ÖNDER
(1954—2019)
(Nur içinde yatsın. Ruhuna Fatiha)
Şüphesiz Allah ve melekleri Peygambere salat etmektedirler. Ey iman edenler! Siz de ona salat edin ve içtenlikle selam verin.
—Kuran 33/56.
O hevadan (kendi nefsinden) söylemiyor.
—Kuran 53/3.
Allah’ın salât ve selamı, Peygamber Efendimize ve onun âl ve ashabı üzerine olsun.
Peygamber
efendimizin mübarek sözleri için güvenilir bir kaynak aradığımız zaman,
karşımıza büyük özverilerle ve olağanüstü bir titizlikle hazırlanmış,
İslam âlimlerinden tam bir kabul gören Kütüb-i Sitte çıkıyor. Bu altı temel hadis kaynağında, konulara göre gruplandırılmış binlerce hadisin mevcut olduğunu görüyoruz.
Hadisler,
İslam’ın temel konuları hakkında Peygamber Efendimizden gelen
aydınlatıcı bilgiler ve davranışlar. Hadisleri detaylı bir şekilde
incelediğimiz zaman, “sadece Kuran bize yeter” diyerek, Peygamber’i
Allah’tan ayırmaya çalışanların nasıl bir yanlış içinde oldukları daha
iyi anlıyoruz. İslam’ı nasıl yaşamamız gerektiğinin, ibadetlerin nasıl
yapılması gerektiğinin bütün detayları, hadislerde. Kuran’ın pek çok
ayetinin nasıl anlaşılması gerektiğinin izahları da hadislerde.
Peki,
sadece bu kadar mı? Yani hadisler, sadece İslam’ın temel konularında
salt bir bilgi mi? Biraz dikkatli olunursa hadislerin aynı zamanda,
âlemlere rahmet Peygamber efendimizin bizatihi kendisi hakkında, bazen
açık, bazen de dolaylı bir bilgi olduğu ortaya çıkıyor.
Hz.
Peygamber bizim gibi bir insan mıdır? Yoksa bizden farklı mıdır? Eğer
farklıysa bu farklılık nasıl bir farklılıktır. Tasavvuf çevrelerinde bir
ayna sembolü vardır. “Bir aynadır bu âlem, her şey Hak ile kaim / Muhammed aynasından Allah görünür daim” mısralarını doğru çıkartacak bir bilgi, hadislerde var mıdır?
Konuyu biraz netleştirmek için, belli bir konudaki birkaç ana hadisi ele alalım, mesela ‘büyük günahlar’ hadisleri:
- ResulullahAS’a bir adam büyük günahların neler olduğunu sormuştu, şöyle cevap verdiler:”Onlar dokuzdur!” buyurdular ve saydılar: “Şirk, sihir, insan öldürmek, faiz yemek, yetim malı yemek, savaştan kaçmak, namuslu kadınlara iftirada bulunmak, anne ve babaya haksızlık, kıbleniz olan Beytül-Haram(da günah işlemey)i sağlığınızda ve ölümünüzde helal addetmek.” [Ebu Davud, Vesaya 10]
- Dedim ki: “Ey Allah’ın Resulü! Allah nezdinde en büyük günah hangisidir?” “Seni yaratmış olan Allah’a eş koşmandır!” buyurdular. “Sonra hangisidir?” dedim. “Seninle birlikte yiyecek diye, evladını öldürmendir!” buyurdular. Ben yine: “Sonra hangisidir?” dedim. “Komşunun helalliği ile zina etmendir!” buyurdular.” [Buharî, Edeb 20; Müslim, İman 141]
- “ResulullahAS: “Kişinin anne ve babasına sövmesi büyük günahlardandır” buyurmuşlardı. Orada bulunanlar: “Hiç kişi anne ve babasına söver mi?” dediler. “Evet! Kişi, bir başkasının babasına söver, o da bunun babasına söver; annesine söver, o da bunun annesine söver!” buyurdular.” [Buhârî, Edeb 4; Müslim, İman 146]
Bu
üç hadisin ilkinde sayılan büyük günahların bazıları, ikinci ve üçüncü
hadiste yok, İkinci ve üçüncüdeki günahların bazıları da ilkinde yok.
Âlimler, hadislerde toplam 17 büyük günahın zikredildiğini
bildirmekteler.
Peygamber
Efendimizin değişik zamanlarda farklı büyük günahlara vurgu yapması,
anlaşılması neredeyse imkânsız hakikatinden kaynaklanmaktadır. O
etrafındaki insanların zâhir-bâtın, geçmiş-gelecek her şeyini
gördüğü için, yerine göre farklı vurgular yapmaktadır. Bilhassa 3.
hadiste, kendisine bir soru sorulmadan büyük günahlara, oradan da küfür
etme günahına girdiğine göre, etrafında bir veya birkaç küfürbaz var
demektir. Aşağıdaki hadiste bu, daha da belirginleşmektedir.
ResulullahAS:
“Size büyük günahların en büyüğünü haber vereyim mi?” buyurmuş ve bunu
üç kere tekrar etmişlerdi. “Evet!” deyince: “Allah’a şirk koşmak, anne
ve baba haklarına riayetsizlik, cana kıymak!” buyurdular. Bu sırada
dayanmış durumda idi, yere oturup “Haberiniz olsun! Yalan söz, yalan
şahitlik!” dedi ve bunu o kadar tekrar etti ki, “Keşke kesse artık!”
temennisinde bulunduk. [Buhârî, Şehadat 10; Müslim, İman 143]
Burada
da yine kendisine bir soru sorulmadan büyük günahlara girmesi ve yalan
söz ve yalancı şahitlik üzerine, etrafındakileri bıktıracak kadar vurgu
yapması, o anda etrafında yalancılığın kendisini kuşattığı birileri
olduğuna işaret ediyor. Peki, neden o kişiye doğrudan söylemiyor? Bu da
Peygamber efendimizin kimselerde bulunmayan eşsiz ahlakının ayrı bir
güzelliği: Toplum içerisinde utandırmıyor, deşifre etmiyor.
Hz. Peygamber bir postacı mıdır? Yoksa
bizlerden çok çok farklı bir zat mı?
Bu
özelliği, yani Peygamber Efendimizin etrafındaki herkesi evvel-ahir,
zâhir-bâtın her şeyiyle bildiğini, diğer konulardaki hadislerde de
fazlasıyla görüyoruz.
ResûlullahAS şöyle
buyurdu: “(Geçmiş) ümmetler bana gösterildi. Peygamber gördüm, yanında
üç beş kişilik küçük bir grup vardı. Peygamber gördüm, yanında bir iki
kişi bulunuyordu. Ve peygamber gördüm, yanında kimsecikler yoktu. Bu
arada önüme büyük bir kalabalık çıktı. Kendi ümmetim sandım. Bana
‘Bunlar Mûsâ’nın ümmetidir, sen ufka bak!’ dediler. Baktım; (çok) büyük
bir karaltı. ‘İşte bunlar senin ümmetindir. İçlerinden hesapsız-azapsız
cennete girecek yetmiş bin kişi vardır’ dediler.”
Söz buraya gelince, PeygamberAS kalkıp
evine gitti. Oradaki sahâbîler bu hesapsız-azapsız cennete girecek
yetmiş bin kişinin kimler olabileceği hakkında konuşmaya başladılar:
Kimileri, “Bunlar peygamberin sohbetinde bulunanlar olmalıdır” derken,
kimileri, “Bunlar İslâm geldikten sonra doğup, şirki tanımamış
olanlardır” dediler. Daha başka birçok görüş ileri sürenler oldu.
Onlar bu meseleyi tartışırken PeygamberAS çıkageldi.
“Ne hakkında konuşuyorsunuz?” diye sordu. “Hesapsız-azapsız cennete
gireceklerin kim oldukları hakkında konuşuyoruz,” dediler.
Bunun üzerine NebiSAV:
“Onlar büyü yapmayan, yaptırmayan, uğursuzluğa inanmayan ve Rablerine güvenenlerdir” buyurdu.
Ukkâşe İbni Mihsan yerinden fırladı ve: Beni de onlardan kılması için Allah’a dua et (Yâ Resûlallah)! dedi. PeygamberAS de: “Sen onlardansın!” buyurdu.
Sonra bir başka kişi daha kalktı ve: “Beni de onlardan kılması için dua buyur,” dedi. PeygamberAS bu defa:
“Fırsatı değerlendirmekte Ukkâşe senden önce davrandı” buyurdu. [Tirmizî, Kıyamet 16]
Burada dikkat edilmesi gereken şey, Hz. Peygamber’in Ukkâşe için anında “sen onlardansın” demesi, hadiste ismi geçmeyen diğer kişiye de nazikçe onlardan olmadığını belirtmesidir. Kişilerin Levh-i Mahfuzlarını görüyor ve söylüyor.
Aşağıdaki hadiste ise kendi mübarek ağzından bu özelliğini öğreniyoruz:
PeygamberAS: “Namaz saflarını doğrultunuz. Zîra ben sizleri arkamdan da görüyorum” buyurmuştu. [Buhârî, Ezan 71]
Kavram
olarak tam mânâsıyla nedir Muhammedi hakikat? Hz. Peygamber,
Cebrail’den aldığını insanlara duyuran görevini tamamlamış bir postacı
mıdır? Yoksa bizlerden çok çok farklı bir zat mı?
Bunu
idrak etmek için aşağıdaki kutsi hadisi bilmek ve kabul edebilmek
gerekiyor. Bunu sözde değil de özde kabul edebilmek demir leblebi yemek
gibi bir şey.
ResûlullahAS buyurdular ki: “Allah Teâla hazretleri şöyle ferman buyurdu:
“Kulumu
bana yaklaştıran şeyler arasında en çok hoşuma gideni, ona farz
kıldığım (aynî veya kifaye) şeyleri eda etmesidir. Kulum bana nafile
ibadetlerle yaklaşmaya devam eder, sonunda sevgime erer. Onu bir sevdim
mi, artık ben onun işiten kulağı, gören gözü, tutan eli, yürüyen ayağı
(aklettiği kalbi, konuştuğu dili) olurum. Benden bir şey isteyince onu
veririm, benden sığınma talep etti mi onu himayeme alır, korurum.” [Buhârî, Rikaak 38]
Sır burada. Allah bir kulunu severse,
onun gören gözü, işiten kulağı, tutan eli olurmuş. Allah’ın bir kulunu
sevmesi için, kulun ne yapması gerektiği, hadisin içinde. O kişi artık
Allah’la görür, Allah’la duyar, Allah’la bilirmiş. Kişi konuşan Kuran
olurmuş. Âlemlere rahmet Peygamber efendimizin ruhaniyetine yakın bir
ruhaniyete sahip olurmuş. Muhammedi hakikat zuhur edermiş.
Bunu da en iyi başarmış olan, Hz. Peygamber'dir. Bunun içindir ki, Peygambersiz Allah'a gidemezsiniz.
Bu,
en büyük sır. Habib-i Kibriya (Allah’ın en büyük sevgilisi), Resuller
Sultanı, efendiler efendisi, âlemlere rahmet Peygamber Efendimizin
hakikati.
Hadiste özel bir insandan bahsedilmiyor. Allah, her insana şah damarından daha yakın (Kuran 50/16).
Herkes Allah’la beraber, fakat çoğu bundan gafil. Farzlar, nafileler ve
güzel ahlakla amel etmek, Peygamber’in sünnetine uygun yaşamak, temel
gereklilikler. Yoksa bu fetih herkese açık, herkeste bu potansiyel var.
Allah’ım; meleklerin, peygamberlerin, resullerin ve bütün halkın salâvatları, İki Cihan Güneşi Efendimiz Hz. Muhammed’e ve onun âl ve ashabına olsun.